“Karadeniz Sahil Yolu Anavatan Partisi Zamanında Başladı”

Gündem 17.06.2013 - 17:14, Güncelleme: 15.06.2023 - 07:39 3970+ kez okundu.
 

“Karadeniz Sahil Yolu Anavatan Partisi Zamanında Başladı”

İş Adamı "Sabri Türkmen" sorularımızı yanıtladı.

Siz uzun yıllar siyaset yapmış ve siyaset yaptığı sürece de kendini sevdirmiş birisiniz, siyasete nasıl ve ne zaman başladınız? Öncelikle Barış Bey size teşekkür ederim, beni hatırlayarak bu röportajı yapmak istediğiniz için ve gazetenizin de hem size hem de çalışanlarınıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Oldukça başarılı bir gazete olduğunu görüyor ve Ordu’nun böyle bir gazeteye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İlk olarak basın çok önemli ve halkın haber alma ve bilgilenmesi için bir şehrin olmazsa olmazı da diyebiliriz. Ancak doğru ve tarafsızlık çok önemli bir duruş, bence inşallah siz de bu duruşunuzu hep korur ve devam ettirirsiniz. Tabi şimdi siyasete nasıl başladım, siyasete gençlik yıllarımızda biraz hevesliğimiz vardı. Adalet Partisi dönenlerinde gençlik kollarında başladım, büyüklerimiz ne yapıyor, siyaset nasıl oluyor, takip ederdim, bu konuda da kendimi yetiştirebildim ki Anavatan Partisi kurulunca beni merkez ilçe teşkilatına davet ettiler. Ben de o zaman eşime, dostuma danışarak onlarında fikir ve onaylarını aldıktan sonra teşkilata girmeye karar verdim. İlk kongrede 1985 yılında bu kongrede o zaman tercih sistemi vardı ve 7 arkadaştık bu 7 arkadaşın içinde en fazla oyu ben aldım. Tabi bir de il delegeliği seçimleri vardı ve 131 delegenin 131 oyunun tamamını alarak seçilmiş oldum. Tabi ben zamanlar esnaflıkta yapıyorum ve halkla iç içeyim, insan ilişkilerimizin iyi olması neticesinde bu oyu almış olduk. Ben de ta o zamanlarda bu insanların bana gösterdiği bu ilgi ve desteğe layık olacağıma ve elimden ne geliyorsa yapacağım konusunda kendi kendime bir söz verdim. Bir dönem merkez ilçe başkanlığı yardımcılığı yaptım,2. Dönem kongrede sen bu işi iyi yapıyor ve bizi de iyi temsil ediyorsun halkla da iç içesin seni merkez ilçe başkanlığına alalım dediler, benim o dönem çocuklarımın küçük olması münasebetiyle ben kabul etmedim. Çıkan arkadaşımızı destekleyelim dedim fakat kimse kabul etmedi ve dolayısıyla 1. Dönem 2. Dönem merkez ilçe başkanlık görevini yaptım 3. Dönem herhalde işimizi iyi yaptık ki sizi il başkanlığına aday göstermek istiyoruz dediler. İlk olarak Fatsalı milletvekili Bahri Kibar Bey bu konuda bana destek verdi. Ben de o zaman gelsin bakarız dedim, çünkü daha 1 yıl vardı, aday olmak da kolay değil, çeşitli faktörleri var bu işlerin. Aday olursunuz olmasına herkes her şeye aday olur kazanmak önemli olmak değil, dolayısıyla zamanın ticaret ve sanayi bakanı Şükrü Yürür Bey’de sağ olsun bizi destekledi, biz de bu destekler sonucunda il başkanı olduk. Başkanım Siz Anavatan Partisinin 2 Dönem İl başkanlığını ve 3 dönemde merkez ilçe başkanlığını yaptınız. İktidar Partisinin de İl başkanı Olmanız Sıfatıyla o Dönemde Ordu İçin Neler Yapıldı, Nelere Ön ayak oldunuz, Bunlar Hangi Projelerdi, Neleri Yapamadınız? Benim iktidar il başkanlığı görevim 5 ay sürdü çünkü 5 ay sonra parti muhalefete düştü yani erken seçime gidildi, esas görevi merkez ilçe başkanlığında yaptık biz. Ne yaptık; öncelikle basınımızla, bürokratlarımızla, üst düzey yöneticilerimizle ve vatandaşımızla iyi bir iletişim içerisinde olmaya özen gösterdik. İyi diyaloglar içerisinde halkımızın neye ihtiyacı varsa onları dinleyerek bu ihtiyaçları gidermeye çalıştık. Milletvekili arkadaşlarımızla da iletişimimiz çok iyiydi, biz çoğu sorunları Ordu’da hallederdik, vatandaşı bir daha Ankara’ ya kadar gönderip masraf ettirmezdik. Vatandaşta bize inanmıştı, güvenmişti niye güvenmişti biz vatandaşa yapabileceğimiz işleri yaparız bakarız diyorduk, onun o işi yapılacak seviyeye geldiği zaman arayıp ta senin bu konuyla ilgili bir işin vardı gel şu işini halledelim derdik. Peşin peşin bir şey söz vermezdik, vatandaşa yalan konuşmanın anlamı olmadığı kanaatinde olduk hep, o zamanlar köy hizmetleri müdürümüzle diyaloglarımız çok iyiydi, o zamanlarda vatandaşın en büyük ihtiyacı yol, su, telefon, elektrikti. Yoğun olarak o zaman da bizden istenenlerin başında elektrikti. Milletvekili arkadaşlarımızla beraber o dönemde Ordu’ya ne lazımsa devletin imkânları dâhilinde almaya çalıştık ve çoğunu da almayı başardık. Ağlamayana emzik yok derler, biz sorunları biliyorduk bu sorunları çözmek için iktidarın ve devletin imkânlarından almak için çok uğraştık. Dediğim gibi bunların çoğunda da muvaffak olduk diyebiliriz. Köy okullarının durumları çok kötüydü ve vatandaş devlet işbirliği ile mümkün mertebe % 90’ ını yeniledik diyebiliriz. Vatandaşın istek ve arzusu çığ gibi büyümüştür rahmetli Özal zamanında,1987 yılında bize soruyorlardı Anavatan Partisi ne yaptı diye ben de o zaman Çambaşına doğru bir çıkın bakın sağ sol her yer yol olmuş her yere yol gitmiş, bunlar yapılması gereken yatırımlar ama bizim zamanımızda başlayan yatırımlar bunlar. Karadeniz sahil yolu da bunların içinde o zamanda Ankara’dan Samsun’a doğru yol yapımı başlamıştı,ben o zaman karayolları genel müdürüne de arz etmiştim, Samsun’a kadar bu yol geliyor,fakat Samsun’la Giresun arası Ordu’nun yol sorunu çok büyük. Bolaman’da giden canların hesabını bu millet bize sorar, bu yolun yapılmasını neden göz ardı ediyorsunuz dediğimde; bize de bundan sonra böyle olmayacak demiştir.Bu Karadeniz sahil yolu konusunda rahmetlik Özal’ın ömrü yetmedi tabi Allah nur içinde yatırsın, daha sonra partinin başına gelen hemşerimiz Mesut Yılmaz Başbakan oldu, biz de Karadenizli bir Başbakanın olmasını çok arzuluyorduk ve dediğimizde oldu. Karadeniz illerinin ve vekillerinin toplu bir isteği vardı bu da sahil yoluydu, bu konuda da öncülüğü üstlenen Giresun milletvekili Ahmet Rasim Zaimoğlu oldu ve Karadeniz’deki il başkanları ve millet vekillerinin bir araya gelerek ortak hareket etmeleri neticesinde bu konu gündeme geldi. 1989 yılında Karadeniz sahil yoluna start verildi, Anavatan Partisi zamanında erken bitsin diye de peyder pey ihaleler yapıldı. Dolayısıyla Anavatan Partisi bir hayli yolun yapımını ilerletmişti, daha sonra muhalefete düşünce de bizden sonra gelen hükümette takip etti, Allah razı olsun bu yolu başlatan ve yapanlardan. Gerçekten büyük bir mücadele ettiler ve yapıp bitirdiler. Başlangıcı bizim dönemimizdeydi bu yolun. Mesut Bey’in kafasındaki bir projeydi, öyle de olması lazımdı zaten. Karadenizli bir Başbakan gelmiş ama Karadeniz’in sahil yolu yok. Rahmetlik Menderes’in yaptığı yoldan gelip gidiyorduk,Allah nur içinde yatırsın Menderes’ten sonra mevcut yolların tamiratını bile yaptıramadılar. Netice itibari ile de bu yol yapılmış bitmiş durumda bu yola emeği geçen herkese teşekkürü borç bilmek lazım. Bizim dönemimizde yine en önemli projelerden biri de üniversite gündemimiz vardı, Topçam barajı gündemimizde vardı. Topçam barajının ihalesi yine Anavatan Partisi zamanında 3’lü koalisyon 57.hükümet zamanın ,Ordu milletvekili arkadaşlarımızın baskılarıyla ,devlet planlamaya girmiştir. Üniversite konusunda da o zaman her ile bir üniversite sloganı vardı ve o zamanlarda da Ordu’da üniversite yok, bizde istiyoruz fakat sizin üniversite arsanız yok nereye yapacaksınız dediler. Biz şimdiki olan yeri göstermiştik. 33 ile üniversite verilecekti Mesut Yılmaz ve Yıldırım Akbulut’un kongre öncesi sayın Başbakanın bir yatırımıydı herhalde ki kongre öncesi 33 ile üniversite yapacağız diye bir proje açıklayacaklardı. Zamanın ticaret ve sanayi bakanı Şükrü Yürür Bey beni arayarak 33 ile üniversite yapılma durumu var bunu yarın akşam tv de açıklayacak, sen hemen gel gidip görüşelim Ordu ‘yu da listeye aldıralım, bende gittim mecliste Ordu milletvekilleri bir araya gelerek dedik ki bu 33 il içerisine Ordu’yu da alacaksınız. Çok zor deseler dahi pazarlık yapmak suretiyle ve eğer Ordu’ya üniversite verilmese biz sizinle olmayız dedik ve ertesi akşam televizyonda açıklanırken Ordu’nun da ismi geçti, Ordu ya üniversite olayı başlamış oldu. Bizden sonra gelen arkadaşlar da bu işin takibini yaparak Ordu’ya üniversiteyi almış oldular,bu söylediğim olay 1990 yıllarında oluyor. Hatta rahmetli Özal’dan biz bir de fabrika istemiştik, insanlar gelsin çalışsın evine ekmek götürsün diye. O da sizin soyanız var yağı da çok güzel fakat zarar ediyor dedi, devlete zarar getirecek bir oluşuma girmenin anlamı var mı dedi ,ben zaten zarar eden bütün fabrikaları satacağım demişti. Yağı çok güzel, satılıyor, ama halen zarar ediyor zarar zarar bu böyle olmaz devlete bir yük oluyor bu seferde devlet zarar ediyor, böyle bir ticaret yok, devlet bunun altından kalkamaz demişti. Zaten arsanız da yok nereye yapacaksınız dedi biz de o zaman yatırım almak için üniversitenin arsasını göstererek fabrikayı almaya çalıştık. Tabi hazine arsası da yok devlet de arsaya para vermek istemiyor, arazi olsa yapmayı uygun görüyor. Ünye’de hazine arazisi varmış, hava alanının gitmesi o nedenle olmuştur. O zamanlar Şükrü Bey’le ilgili bazı söylentilerde olmadı değil oldu fakat bunda herkesin kabahati vardı. Bizim diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte beraberce hareket edemeyişimizden dolayı, o dönemde birlikte hareket edebilseydik; Ordu çok daha fazla şey kazanırdı. Birde zamanın turizm bakanı Sivas milletvekili Mükerrem Taşçıoğlu Ordu’ya gelmişti, bakanımıza o zaman biz buraya teleferik istiyoruz demiştik. Sayın bakan bize o zaman teleferiği ne yapacaksınız siz buraya önce bir tesis yapın, sonrasında benden teleferik isteyin demişti, şimdi teleferiğe bindik çıktık Boztepeye ne yapacağız yukarıda? Turist neden çıksın yukarıya bir şeyler yapın ki gelen insanlarda yukarıda zaman geçirsin, yesin içsin dedi. Ben şimdi sizin Boztepe yolunuzu yaptırayım sizde tesislerinizi yaptırın, bende daha sonra teleferiğinizi yaptırayım demişti ve Mükerrem Taşçıoğlu Boz tepenin yolunu asfalt yaptırmıştır. 1988 yıllarında var olan ve bozuk olan yolu asfaltlama çalışmasını yaptırmıştır. Hatta eski belediye başkanımız Fikret Bey’in de kafasında bu teleferik projesi vardı fakat o zaman ki imkânlar yeterli gelmedi şimdiki Başkanımıza nasip oldu. Başkanım Bunlar Yaptıklarınız, Peki o Dönemde Yapmadığınız, İktidarda Kalsaydık Bu da Planlarımız Dâhilindeydi, Almamız Gereken bir Hizmetti Fakat Yapamadık Dediğiniz Ne Var? Yapamadığımız Perşembe’deki liman var, bu liman devlet planlamada yoktu ama barınak ismi altında Ordu’yla Ünye’yi biz başlattık. Daha sonra limana çevirecektik, Ünye’yi Şükrü Bey iyi takip etti ve uzun yaptırdı. Biz yarı inşaatında parti muhalefete düşünce yaptıramadık, olduğu gibi kaldı ve bizden sonraki arkadaşlara dedik ki burayı daha uzun yapın. Ünye gibi önerge verin, şunu verin bunu verin, netice itibarı ile Ordu milletvekilisin. 3’ü 5’i bir araya geldikten sonra Başbakan ben bunu yapamam diyemez, dolayısıyla burası ihmal edildi, bizim siyasi ömrümüz yetmedi oraya. Şükrü Bey kendi çabalarıyla Ünye’yi liman yaptırdı. Bir de eski yeni çarşının olduğu yere güzel bir cami inşaatı yapılacaktı, fakat o zamanki çarşı esnafını ikna edememiştik. Bir de Ordu’ya o zaman 3. Şerit yapılacaktı, sahilimiz daha da geniş olacaktı bu konuyu da yapamamak beni açıkçası üzmüştü, onun dışında diğer isteklerimizi öyle veya böyle alabilmiştik. Başkanım Şükrü Bey Demişken O Dönemde Şükrü Bey’le İlgili Çok Söylentiler Olmuştu, Gerçi Hala Söyleniyor, Ben de Çok Defalar Şahit Oldum. Ordu’ya Değil de Hizmetleri Ünye’ye kaydırdı, Yatırımları Ünye Aldı. Hatta Bir Ara Ünye’nin İl de olma Söylentileri Çıkmıştı. Siz Bu Dönemin Yaşayanı ve İçinde Bulunan Bir Siyasetçi Olarak Neler Söyleyeceksiniz? Şimdi Şükrü Bey’in Başbakanla diyalogu iyiydi, rahmetlik Özal’dan her istediğini alıyordu. Hatta Mesut Bey’le arası da açıktı, çay konusunda o durumda şöyle idi; Ordu’da 166 köye çay deneme mahiyetinde müsaade alındı. Fakat Sayın Mesut Yılmaz İçişleri bakanıyken çayı Ordu’ya vermek istemedi, işte rahmetlik Özal’ın huzurunda baya münakaşa ettiler. Gerekirse istifa ederim, o da sen istifa edersen bende ederim diyerek karşılıklı restleşmeleri olmuştu. Rahmetli Özal Şükrü Bey’i sever ve tutardı, Mesut Bey’e dönüp dedi ki ya Ordu bu çayı deneme mahiyetinde istiyorlar, verelim bakalım olacak mı, niçin bu kadar kızıyorsun dedi. Ben de tabi o zaman il başkanı olarak oradaydım, rahmetli Özal’ın da izniyle 166 köye deneme maksadıyla çay izni Şükrü Bey’in ısrarları sonucunda alındı ve Perşembe’de yapıldı o çay. O zamanda çok kaliteli bir çaydı da hatta yapılan yere bir de çay fabrikası kuruldu oraya, fakat sonu gelmedi sonra da kapandı Perşembe’de çay üretenler çay yapmaktan vazgeçti. Ya parası az geldi ya da başka sorunlardan dolayı çay konusu kapandı. Bu konuyu şundan anlattım; Şükrü Bey o zaman rahmetliden her istediğini alıyordu, bir şey istediği zaman takip ediyor ve alıyordu, bir kere rıhtım hepsine bedel. bizimkilerde mesela Nabi Bey Ulubey’e çok şeyler yapmıştır. Allah rahmet etsin ne yapılmışsa Nabi Bey’in zamanında yapılmıştır. Bahri Bey Fatsa’ya elinden geldiği kadar hizmet etmeye çalıştı. Tabi milletvekilleri seçildiği zaman bir dahaki seçimi düşünür, mesela ben Fikret Türkyılmaz’ı ilçe başkanlığına çıkarttığımda 3 millet vekili bana karşı çıkmıştı. Ben 3 milletvekiline rağmen Fikret Bey’i 20 oy farkla kazandırdım, bu ne demek 3 milletvekiline karşı bir il başkanı Fikret Bey’e seçim kazandırıyorsa; 3 vekilden daha fazla halk il başkanını seviyor demektir. Ben sürekli diyordum ki siz bu kavgaları yapmayın siz hizmet edin, bu millet sizin hizmetlerinizin karşılığını verir. Bu kısır çekişmelerden vazgeçin birbirinizle küs olmayın, tabi il başkanının bir görevi de budur. Sürekli Şükrü Bey’in aleyhinde konuşurlardı, Şükrü Bey’de güçlü bir adam Başbakan tarafından seviliyor, tutuluyor, siz aleyhinde konuştuğunuz bir insandan bir şey isteyebilir misiniz? Bu eksikliğimiz vardı maalesef bunu düzeltemedik, bu durumu Şükrü Bey iyi değerlendirdi, istediğimizi Şükrü Bey’den almadık mı, aldık. Gülyalı’yı ilçe yaptık, Kabadüz’ü ilçe yaptık,bu ilçelerin olmasından dolayı belli yatırımlarda geldi; adliye binası,jandarma binası,çeşitli kurumlar,devlet daireleri işte bu konuların alınması yapılmasında en büyük emeği olan sayın bakan Şükrü beydir.Bunların kısır çekişmeleri yüzünden bazı hizmetleri alamadık , fakat bu çekişmeler bizden sonrada devam etti,eğer biz teşkilat olarak ve genel başkanımız tek vücut olabilseydik o zaman işler daha farklı olurdu. Bugün AKP gibi genel başkanları partisine ve milletvekilleri kendi bildiğine göre hareket edemiyor ve gurupta çatlak ses yok, ha biz o zaman bu şekilde olabilseydik yapamayacağımız iş olmazdı daha fazla hizmet alabilirdik. Eğer Şükrü Bey’le kol kola girebilseydik işte o zaman daha farklı sonuçlar alırdık, bana da Ünye’nin il başkanı diyorlardı. Bunun Ünye’si, Mesudiye’si, Fatsa’sı, Akkuşu olur mu, olmaz. Sonuçta Şükrü Bey’i seversiniz sevmesiniz ama o zamanın bakanı ve rahmetlinin, dostumu burada akıllı olup hizmet yarışı yapmak yerine kısır çekişmelerle, daha fazla hizmet alacakken fırsatı tam anlamıyla değerlendiremedik, bundan da fevkalade üzüntü duyduk açıkçası, bizden sonrada aynı şeyler oldu. Allah rahmet etsin Refahattin Bey’le, Hasan Bey de aynı şekilde birbirleriyle kısır çekişme içerisine girdiler ve bizden sonrada Ordu’ya fazla bir hizmet veremediler. Başkanım Sizin Zamanınızda Bunlar Oldu, Sizin Zamanınızla Şimdiki Siyaset Arasında Ne Fark Görüyorsunuz? Tabi Anavatan Partisi’nde sevgi saygı şimdi yok deniliyor, bilmiyorum tabi o zamanlarda daha samimi bir hava vardı. Şimdi bu samimiyet yok bence, biz 8 yıllık iktidar gördük şimdiki hükümette 10 yıldır iktidar fakat yönetimle halk arasında kopukluk olduğunu duyuyorum. İl başkanlığı konusunda fakat milletvekilleri eskiye göre daha fazla halkın arasında olduğunu görüyorum, daha fazla ilinde ilçesinde geziyor. Bunu da takdir etmek lazım, Ordu’yla ilgili ne varsa arkadaşlar orada başta İdris Bey olmak üzere bu takdir edilecek bir konudur. Son olarak neler söylersiniz? Şimdi son olarak şunu söylemek isterim; ülkemiz bazı badirelerden geçiyor,ülkemizde ve memleketimizde güzel yatırımlar oluyor, inşallah bu barış süreci de iyi bir neticeyle sonuçlanır. Şu İstanbul’da ki Taksim olayları ciddi bir mesele haline geldi ve fevkalade üzücü tablolar ortaya çıktı. Vatandaşın sağ duyulu olması lazım, tahriklere kapılmaması lazım, biz bunları geçmişte çok yaşadık. 1960’da 27 Mayıs inkılabında mitte görevliydim, biz o günleri de yaşadık, bu memleketin nasıl huzursuzluğa sürüklendiğini ta o zamandan beri görüyoruz. Türk milletinin sağduyulu olması gerekiyor, çok iyi düşünmesi lazım,haklı tarafları olsa bile bunu samimi diyaloglarla çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Bu şekilde vurmayla, kırmayla, insanların mal ve canlarına zarar vererek hiçbir meselenin çözüleceğine inanmıyorum Türk milleti ne çektiyse işte bu olaylardan çekmiştir. Bunun ezikliğini milletçe zamanında yaşadık ve zarar gören, milli servetimizi tüketiyoruz. Yakılan, yıkılan zarar kime, kimin malı bunlar, çok tehlikeli şeyler bu olayların devamlılığı sürerse Türkiye çok büyük tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. İnşallah kalmaz ama dış güçlerin istediği de tam bu Ordu’da da bu yürüyüşler ve protestolar oldu, sesi yerinde oluyor ve halk sessizce dağılıyor. Tabi ki kanunlar çerçevesinde herkes hakkını ister, yürüyüşünü, eylemini yapmalıdır, ben asla bunlara karşı değilim. Ama Ordu’daki gibi eylemini yapıp, sessizce etrafa ve kimseye zarar vermeden dağılmasını da bilmek lazım, haklıyken haksız duruma düşmemek ve arada bazı güçlere de hizmet etmemek lazım. Türkiye güllük gülistanlık bir ülke, bunu kabul edemeyenlerin oyununa gelmemek lazım, gayrı meşru kazançlara alışmış durumlar var, yok değil. Allah onlara da fırsat vermesin, inşallah bu dönemin Başbakanına da Allah kolaylık versin, işi çok zor alınacak yanlış bir karar ülkeyi içinden çıkılamaz bir duruma da sokabilir. Tabi ben buna ihtimal vermiyorum ama bu konuyu ne kadar erken kapatırlarsa da o kadar iyi olur kanısındayım. Herkese en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum, bana bu fırsatı verdiğiniz için de size ve gazetenize teşekkür ediyorum.
İş Adamı "Sabri Türkmen" sorularımızı yanıtladı.

Siz uzun yıllar siyaset yapmış ve siyaset yaptığı sürece de kendini sevdirmiş birisiniz, siyasete nasıl ve ne zaman başladınız?

Öncelikle Barış Bey size teşekkür ederim, beni hatırlayarak bu röportajı yapmak istediğiniz için ve gazetenizin de hem size hem de çalışanlarınıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Oldukça başarılı bir gazete olduğunu görüyor ve Ordu’nun böyle bir gazeteye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İlk olarak basın çok önemli ve halkın haber alma ve bilgilenmesi için bir şehrin olmazsa olmazı da diyebiliriz. Ancak doğru ve tarafsızlık çok önemli bir duruş, bence inşallah siz de bu duruşunuzu hep korur ve devam ettirirsiniz. Tabi şimdi siyasete nasıl başladım, siyasete gençlik yıllarımızda biraz hevesliğimiz vardı. Adalet Partisi dönenlerinde gençlik kollarında başladım, büyüklerimiz ne yapıyor, siyaset nasıl oluyor, takip ederdim, bu konuda da kendimi yetiştirebildim ki Anavatan Partisi kurulunca beni merkez ilçe teşkilatına davet ettiler. Ben de o zaman eşime, dostuma danışarak onlarında fikir ve onaylarını aldıktan sonra teşkilata girmeye karar verdim. İlk kongrede 1985 yılında bu kongrede o zaman tercih sistemi vardı ve 7 arkadaştık bu 7 arkadaşın içinde en fazla oyu ben aldım. Tabi bir de il delegeliği seçimleri vardı ve 131 delegenin 131 oyunun tamamını alarak seçilmiş oldum. Tabi ben zamanlar esnaflıkta yapıyorum ve halkla iç içeyim, insan ilişkilerimizin iyi olması neticesinde bu oyu almış olduk. Ben de ta o zamanlarda bu insanların bana gösterdiği bu ilgi ve desteğe layık olacağıma ve elimden ne geliyorsa yapacağım konusunda kendi kendime bir söz verdim. Bir dönem merkez ilçe başkanlığı yardımcılığı yaptım,2. Dönem kongrede sen bu işi iyi yapıyor ve bizi de iyi temsil ediyorsun halkla da iç içesin seni merkez ilçe başkanlığına alalım dediler, benim o dönem çocuklarımın küçük olması münasebetiyle ben kabul etmedim. Çıkan arkadaşımızı destekleyelim dedim fakat kimse kabul etmedi ve dolayısıyla 1. Dönem 2. Dönem merkez ilçe başkanlık görevini yaptım 3. Dönem herhalde işimizi iyi yaptık ki sizi il başkanlığına aday göstermek istiyoruz dediler. İlk olarak Fatsalı milletvekili Bahri Kibar Bey bu konuda bana destek verdi. Ben de o zaman gelsin bakarız dedim, çünkü daha 1 yıl vardı, aday olmak da kolay değil, çeşitli faktörleri var bu işlerin. Aday olursunuz olmasına herkes her şeye aday olur kazanmak önemli olmak değil, dolayısıyla zamanın ticaret ve sanayi bakanı Şükrü Yürür Bey’de sağ olsun bizi destekledi, biz de bu destekler sonucunda il başkanı olduk.

Başkanım Siz Anavatan Partisinin 2 Dönem İl başkanlığını ve 3 dönemde merkez ilçe başkanlığını yaptınız. İktidar Partisinin de İl başkanı Olmanız Sıfatıyla o Dönemde Ordu İçin Neler Yapıldı, Nelere Ön ayak oldunuz, Bunlar Hangi Projelerdi, Neleri Yapamadınız?

Benim iktidar il başkanlığı görevim 5 ay sürdü çünkü 5 ay sonra parti muhalefete düştü yani erken seçime gidildi, esas görevi merkez ilçe başkanlığında yaptık biz. Ne yaptık; öncelikle basınımızla, bürokratlarımızla, üst düzey yöneticilerimizle ve vatandaşımızla iyi bir iletişim içerisinde olmaya özen gösterdik. İyi diyaloglar içerisinde halkımızın neye ihtiyacı varsa onları dinleyerek bu ihtiyaçları gidermeye çalıştık. Milletvekili arkadaşlarımızla da iletişimimiz çok iyiydi, biz çoğu sorunları Ordu’da hallederdik, vatandaşı bir daha Ankara’ ya kadar gönderip masraf ettirmezdik. Vatandaşta bize inanmıştı, güvenmişti niye güvenmişti biz vatandaşa yapabileceğimiz işleri yaparız bakarız diyorduk, onun o işi yapılacak seviyeye geldiği zaman arayıp ta senin bu konuyla ilgili bir işin vardı gel şu işini halledelim derdik. Peşin peşin bir şey söz vermezdik, vatandaşa yalan konuşmanın anlamı olmadığı kanaatinde olduk hep, o zamanlar köy hizmetleri müdürümüzle diyaloglarımız çok iyiydi, o zamanlarda vatandaşın en büyük ihtiyacı yol, su, telefon, elektrikti. Yoğun olarak o zaman da bizden istenenlerin başında elektrikti. Milletvekili arkadaşlarımızla beraber o dönemde Ordu’ya ne lazımsa devletin imkânları dâhilinde almaya çalıştık ve çoğunu da almayı başardık. Ağlamayana emzik yok derler, biz sorunları biliyorduk bu sorunları çözmek için iktidarın ve devletin imkânlarından almak için çok uğraştık. Dediğim gibi bunların çoğunda da muvaffak olduk diyebiliriz. Köy okullarının durumları çok kötüydü ve vatandaş devlet işbirliği ile mümkün mertebe % 90’ ını yeniledik diyebiliriz. Vatandaşın istek ve arzusu çığ gibi büyümüştür rahmetli Özal zamanında,1987 yılında bize soruyorlardı Anavatan Partisi ne yaptı diye ben de o zaman Çambaşına doğru bir çıkın bakın sağ sol her yer yol olmuş her yere yol gitmiş, bunlar yapılması gereken yatırımlar ama bizim zamanımızda başlayan yatırımlar bunlar. Karadeniz sahil yolu da bunların içinde o zamanda Ankara’dan Samsun’a doğru yol yapımı başlamıştı,ben o zaman karayolları genel müdürüne de arz etmiştim, Samsun’a kadar bu yol geliyor,fakat Samsun’la Giresun arası Ordu’nun yol sorunu çok büyük. Bolaman’da giden canların hesabını bu millet bize sorar, bu yolun yapılmasını neden göz ardı ediyorsunuz dediğimde; bize de bundan sonra böyle olmayacak demiştir.Bu Karadeniz sahil yolu konusunda rahmetlik Özal’ın ömrü yetmedi tabi Allah nur içinde yatırsın, daha sonra partinin başına gelen hemşerimiz Mesut Yılmaz Başbakan oldu, biz de Karadenizli bir Başbakanın olmasını çok arzuluyorduk ve dediğimizde oldu. Karadeniz illerinin ve vekillerinin toplu bir isteği vardı bu da sahil yoluydu, bu konuda da öncülüğü üstlenen Giresun milletvekili Ahmet Rasim Zaimoğlu oldu ve Karadeniz’deki il başkanları ve millet vekillerinin bir araya gelerek ortak hareket etmeleri neticesinde bu konu gündeme geldi. 1989 yılında Karadeniz sahil yoluna start verildi, Anavatan Partisi zamanında erken bitsin diye de peyder pey ihaleler yapıldı. Dolayısıyla Anavatan Partisi bir hayli yolun yapımını ilerletmişti, daha sonra muhalefete düşünce de bizden sonra gelen hükümette takip etti, Allah razı olsun bu yolu başlatan ve yapanlardan. Gerçekten büyük bir mücadele ettiler ve yapıp bitirdiler. Başlangıcı bizim dönemimizdeydi bu yolun. Mesut Bey’in kafasındaki bir projeydi, öyle de olması lazımdı zaten. Karadenizli bir Başbakan gelmiş ama Karadeniz’in sahil yolu yok. Rahmetlik Menderes’in yaptığı yoldan gelip gidiyorduk,Allah nur içinde yatırsın Menderes’ten sonra mevcut yolların tamiratını bile yaptıramadılar. Netice itibari ile de bu yol yapılmış bitmiş durumda bu yola emeği geçen herkese teşekkürü borç bilmek lazım. Bizim dönemimizde yine en önemli projelerden biri de üniversite gündemimiz vardı, Topçam barajı gündemimizde vardı. Topçam barajının ihalesi yine Anavatan Partisi zamanında 3’lü koalisyon 57.hükümet zamanın ,Ordu milletvekili arkadaşlarımızın baskılarıyla ,devlet planlamaya girmiştir. Üniversite konusunda da o zaman her ile bir üniversite sloganı vardı ve o zamanlarda da Ordu’da üniversite yok, bizde istiyoruz fakat sizin üniversite arsanız yok nereye yapacaksınız dediler. Biz şimdiki olan yeri göstermiştik. 33 ile üniversite verilecekti Mesut Yılmaz ve Yıldırım Akbulut’un kongre öncesi sayın Başbakanın bir yatırımıydı herhalde ki kongre öncesi 33 ile üniversite yapacağız diye bir proje açıklayacaklardı. Zamanın ticaret ve sanayi bakanı Şükrü Yürür Bey beni arayarak 33 ile üniversite yapılma durumu var bunu yarın akşam tv de açıklayacak, sen hemen gel gidip görüşelim Ordu ‘yu da listeye aldıralım, bende gittim mecliste Ordu milletvekilleri bir araya gelerek dedik ki bu 33 il içerisine Ordu’yu da alacaksınız. Çok zor deseler dahi pazarlık yapmak suretiyle ve eğer Ordu’ya üniversite verilmese biz sizinle olmayız dedik ve ertesi akşam televizyonda açıklanırken Ordu’nun da ismi geçti, Ordu ya üniversite olayı başlamış oldu. Bizden sonra gelen arkadaşlar da bu işin takibini yaparak Ordu’ya üniversiteyi almış oldular,bu söylediğim olay 1990 yıllarında oluyor. Hatta rahmetli Özal’dan biz bir de fabrika istemiştik, insanlar gelsin çalışsın evine ekmek götürsün diye. O da sizin soyanız var yağı da çok güzel fakat zarar ediyor dedi, devlete zarar getirecek bir oluşuma girmenin anlamı var mı dedi ,ben zaten zarar eden bütün fabrikaları satacağım demişti. Yağı çok güzel, satılıyor, ama halen zarar ediyor zarar zarar bu böyle olmaz devlete bir yük oluyor bu seferde devlet zarar ediyor, böyle bir ticaret yok, devlet bunun altından kalkamaz demişti. Zaten arsanız da yok nereye yapacaksınız dedi biz de o zaman yatırım almak için üniversitenin arsasını göstererek fabrikayı almaya çalıştık. Tabi hazine arsası da yok devlet de arsaya para vermek istemiyor, arazi olsa yapmayı uygun görüyor. Ünye’de hazine arazisi varmış, hava alanının gitmesi o nedenle olmuştur. O zamanlar Şükrü Bey’le ilgili bazı söylentilerde olmadı değil oldu fakat bunda herkesin kabahati vardı. Bizim diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte beraberce hareket edemeyişimizden dolayı, o dönemde birlikte hareket edebilseydik; Ordu çok daha fazla şey kazanırdı. Birde zamanın turizm bakanı Sivas milletvekili Mükerrem Taşçıoğlu Ordu’ya gelmişti, bakanımıza o zaman biz buraya teleferik istiyoruz demiştik. Sayın bakan bize o zaman teleferiği ne yapacaksınız siz buraya önce bir tesis yapın, sonrasında benden teleferik isteyin demişti, şimdi teleferiğe bindik çıktık Boztepeye ne yapacağız yukarıda? Turist neden çıksın yukarıya bir şeyler yapın ki gelen insanlarda yukarıda zaman geçirsin, yesin içsin dedi. Ben şimdi sizin Boztepe yolunuzu yaptırayım sizde tesislerinizi yaptırın, bende daha sonra teleferiğinizi yaptırayım demişti ve Mükerrem Taşçıoğlu Boz tepenin yolunu asfalt yaptırmıştır. 1988 yıllarında var olan ve bozuk olan yolu asfaltlama çalışmasını yaptırmıştır. Hatta eski belediye başkanımız Fikret Bey’in de kafasında bu teleferik projesi vardı fakat o zaman ki imkânlar yeterli gelmedi şimdiki Başkanımıza nasip oldu.

Başkanım Bunlar Yaptıklarınız, Peki o Dönemde Yapmadığınız, İktidarda Kalsaydık Bu da Planlarımız Dâhilindeydi, Almamız Gereken bir Hizmetti Fakat Yapamadık Dediğiniz Ne Var?

Yapamadığımız Perşembe’deki liman var, bu liman devlet planlamada yoktu ama barınak ismi altında Ordu’yla Ünye’yi biz başlattık. Daha sonra limana çevirecektik, Ünye’yi Şükrü Bey iyi takip etti ve uzun yaptırdı. Biz yarı inşaatında parti muhalefete düşünce yaptıramadık, olduğu gibi kaldı ve bizden sonraki arkadaşlara dedik ki burayı daha uzun yapın. Ünye gibi önerge verin, şunu verin bunu verin, netice itibarı ile Ordu milletvekilisin. 3’ü 5’i bir araya geldikten sonra Başbakan ben bunu yapamam diyemez, dolayısıyla burası ihmal edildi, bizim siyasi ömrümüz yetmedi oraya. Şükrü Bey kendi çabalarıyla Ünye’yi liman yaptırdı. Bir de eski yeni çarşının olduğu yere güzel bir cami inşaatı yapılacaktı, fakat o zamanki çarşı esnafını ikna edememiştik. Bir de Ordu’ya o zaman 3. Şerit yapılacaktı, sahilimiz daha da geniş olacaktı bu konuyu da yapamamak beni açıkçası üzmüştü, onun dışında diğer isteklerimizi öyle veya böyle alabilmiştik.

Başkanım Şükrü Bey Demişken O Dönemde Şükrü Bey’le İlgili Çok Söylentiler Olmuştu, Gerçi Hala Söyleniyor, Ben de Çok Defalar Şahit Oldum. Ordu’ya Değil de Hizmetleri Ünye’ye kaydırdı, Yatırımları Ünye Aldı. Hatta Bir Ara Ünye’nin İl de olma Söylentileri Çıkmıştı. Siz Bu Dönemin Yaşayanı ve İçinde Bulunan Bir Siyasetçi Olarak Neler Söyleyeceksiniz?

Şimdi Şükrü Bey’in Başbakanla diyalogu iyiydi, rahmetlik Özal’dan her istediğini alıyordu. Hatta Mesut Bey’le arası da açıktı, çay konusunda o durumda şöyle idi; Ordu’da 166 köye çay deneme mahiyetinde müsaade alındı. Fakat Sayın Mesut Yılmaz İçişleri bakanıyken çayı Ordu’ya vermek istemedi, işte rahmetlik Özal’ın huzurunda baya münakaşa ettiler. Gerekirse istifa ederim, o da sen istifa edersen bende ederim diyerek karşılıklı restleşmeleri olmuştu. Rahmetli Özal Şükrü Bey’i sever ve tutardı, Mesut Bey’e dönüp dedi ki ya Ordu bu çayı deneme mahiyetinde istiyorlar, verelim bakalım olacak mı, niçin bu kadar kızıyorsun dedi. Ben de tabi o zaman il başkanı olarak oradaydım, rahmetli Özal’ın da izniyle 166 köye deneme maksadıyla çay izni Şükrü Bey’in ısrarları sonucunda alındı ve Perşembe’de yapıldı o çay. O zamanda çok kaliteli bir çaydı da hatta yapılan yere bir de çay fabrikası kuruldu oraya, fakat sonu gelmedi sonra da kapandı Perşembe’de çay üretenler çay yapmaktan vazgeçti. Ya parası az geldi ya da başka sorunlardan dolayı çay konusu kapandı. Bu konuyu şundan anlattım; Şükrü Bey o zaman rahmetliden her istediğini alıyordu, bir şey istediği zaman takip ediyor ve alıyordu, bir kere rıhtım hepsine bedel. bizimkilerde mesela Nabi Bey Ulubey’e çok şeyler yapmıştır. Allah rahmet etsin ne yapılmışsa Nabi Bey’in zamanında yapılmıştır. Bahri Bey Fatsa’ya elinden geldiği kadar hizmet etmeye çalıştı. Tabi milletvekilleri seçildiği zaman bir dahaki seçimi düşünür, mesela ben Fikret Türkyılmaz’ı ilçe başkanlığına çıkarttığımda 3 millet vekili bana karşı çıkmıştı. Ben 3 milletvekiline rağmen Fikret Bey’i 20 oy farkla kazandırdım, bu ne demek 3 milletvekiline karşı bir il başkanı Fikret Bey’e seçim kazandırıyorsa; 3 vekilden daha fazla halk il başkanını seviyor demektir. Ben sürekli diyordum ki siz bu kavgaları yapmayın siz hizmet edin, bu millet sizin hizmetlerinizin karşılığını verir. Bu kısır çekişmelerden vazgeçin birbirinizle küs olmayın, tabi il başkanının bir görevi de budur. Sürekli Şükrü Bey’in aleyhinde konuşurlardı, Şükrü Bey’de güçlü bir adam Başbakan tarafından seviliyor, tutuluyor, siz aleyhinde konuştuğunuz bir insandan bir şey isteyebilir misiniz? Bu eksikliğimiz vardı maalesef bunu düzeltemedik, bu durumu Şükrü Bey iyi değerlendirdi, istediğimizi Şükrü Bey’den almadık mı, aldık. Gülyalı’yı ilçe yaptık, Kabadüz’ü ilçe yaptık,bu ilçelerin olmasından dolayı belli yatırımlarda geldi; adliye binası,jandarma binası,çeşitli kurumlar,devlet daireleri işte bu konuların alınması yapılmasında en büyük emeği olan sayın bakan Şükrü beydir.Bunların kısır çekişmeleri yüzünden bazı hizmetleri alamadık , fakat bu çekişmeler bizden sonrada devam etti,eğer biz teşkilat olarak ve genel başkanımız tek vücut olabilseydik o zaman işler daha farklı olurdu. Bugün AKP gibi genel başkanları partisine ve milletvekilleri kendi bildiğine göre hareket edemiyor ve gurupta çatlak ses yok, ha biz o zaman bu şekilde olabilseydik yapamayacağımız iş olmazdı daha fazla hizmet alabilirdik. Eğer Şükrü Bey’le kol kola girebilseydik işte o zaman daha farklı sonuçlar alırdık, bana da Ünye’nin il başkanı diyorlardı. Bunun Ünye’si, Mesudiye’si, Fatsa’sı, Akkuşu olur mu, olmaz. Sonuçta Şükrü Bey’i seversiniz sevmesiniz ama o zamanın bakanı ve rahmetlinin, dostumu burada akıllı olup hizmet yarışı yapmak yerine kısır çekişmelerle, daha fazla hizmet alacakken fırsatı tam anlamıyla değerlendiremedik, bundan da fevkalade üzüntü duyduk açıkçası, bizden sonrada aynı şeyler oldu. Allah rahmet etsin Refahattin Bey’le, Hasan Bey de aynı şekilde birbirleriyle kısır çekişme içerisine girdiler ve bizden sonrada Ordu’ya fazla bir hizmet veremediler.

Başkanım Sizin Zamanınızda Bunlar Oldu, Sizin Zamanınızla Şimdiki Siyaset Arasında Ne Fark Görüyorsunuz?

Tabi Anavatan Partisi’nde sevgi saygı şimdi yok deniliyor, bilmiyorum tabi o zamanlarda daha samimi bir hava vardı. Şimdi bu samimiyet yok bence, biz 8 yıllık iktidar gördük şimdiki hükümette 10 yıldır iktidar fakat yönetimle halk arasında kopukluk olduğunu duyuyorum. İl başkanlığı konusunda fakat milletvekilleri eskiye göre daha fazla halkın arasında olduğunu görüyorum, daha fazla ilinde ilçesinde geziyor. Bunu da takdir etmek lazım, Ordu’yla ilgili ne varsa arkadaşlar orada başta İdris Bey olmak üzere bu takdir edilecek bir konudur.

Son olarak neler söylersiniz?

Şimdi son olarak şunu söylemek isterim; ülkemiz bazı badirelerden geçiyor,ülkemizde ve memleketimizde güzel yatırımlar oluyor, inşallah bu barış süreci de iyi bir neticeyle sonuçlanır. Şu İstanbul’da ki Taksim olayları ciddi bir mesele haline geldi ve fevkalade üzücü tablolar ortaya çıktı. Vatandaşın sağ duyulu olması lazım, tahriklere kapılmaması lazım, biz bunları geçmişte çok yaşadık. 1960’da 27 Mayıs inkılabında mitte görevliydim, biz o günleri de yaşadık, bu memleketin nasıl huzursuzluğa sürüklendiğini ta o zamandan beri görüyoruz. Türk milletinin sağduyulu olması gerekiyor, çok iyi düşünmesi lazım,haklı tarafları olsa bile bunu samimi diyaloglarla çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Bu şekilde vurmayla, kırmayla, insanların mal ve canlarına zarar vererek hiçbir meselenin çözüleceğine inanmıyorum Türk milleti ne çektiyse işte bu olaylardan çekmiştir. Bunun ezikliğini milletçe zamanında yaşadık ve zarar gören, milli servetimizi tüketiyoruz. Yakılan, yıkılan zarar kime, kimin malı bunlar, çok tehlikeli şeyler bu olayların devamlılığı sürerse Türkiye çok büyük tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. İnşallah kalmaz ama dış güçlerin istediği de tam bu Ordu’da da bu yürüyüşler ve protestolar oldu, sesi yerinde oluyor ve halk sessizce dağılıyor. Tabi ki kanunlar çerçevesinde herkes hakkını ister, yürüyüşünü, eylemini yapmalıdır, ben asla bunlara karşı değilim. Ama Ordu’daki gibi eylemini yapıp, sessizce etrafa ve kimseye zarar vermeden dağılmasını da bilmek lazım, haklıyken haksız duruma düşmemek ve arada bazı güçlere de hizmet etmemek lazım. Türkiye güllük gülistanlık bir ülke, bunu kabul edemeyenlerin oyununa gelmemek lazım, gayrı meşru kazançlara alışmış durumlar var, yok değil. Allah onlara da fırsat vermesin, inşallah bu dönemin Başbakanına da Allah kolaylık versin, işi çok zor alınacak yanlış bir karar ülkeyi içinden çıkılamaz bir duruma da sokabilir. Tabi ben buna ihtimal vermiyorum ama bu konuyu ne kadar erken kapatırlarsa da o kadar iyi olur kanısındayım. Herkese en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum, bana bu fırsatı verdiğiniz için de size ve gazetenize teşekkür ediyorum.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ordumanset.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.